5275 Sayılı İnfaz Kanununa (CGTİHK) Eklenen Geçici 10. Maddenin Anayasa’ya Aykırılığı Sorunu
Bilindiği üzere; Denizli Milletvekili Cahit ÖZKAN ve 134 Milletvekilinin hazırladığı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” (2/2258) TBMM Adalet Komisyonu’ nda kabul edilerek hazırlanan rapor 3 Temmuz 2024 tarihinde TBMM Başkanlığı’ na sunulmuştur. Kanun teklifi TBMM Genel Kurulunda görüşülmeye başlanmıştır. Görüşmeler sırasında verilecek bir önerge ile Geçici 10. Maddenin Anayasaya aykırılığı sorununun giderilmesi mümkündür.
5275 sayılı İnfaz Kanunu’na 14/07/2023 tarih ve 7456 sayılı Kanun ile eklenen, Geçici 10. maddenin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde 31/7/2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin belirli şartları taşımaları hâlinde açık ceza infaz kurumlarına ayrılabilmeleri öngörülmüştür. Anılan cümleye göre açık ceza infaz kurumuna ayrılabilmek için öncelikle toplam hapis cezası on yıldan az olan hükümlülerin cezalarının bir ayını, on yıl ve daha fazla olan hükümlülerin ise cezalarının üç ayını kapalı ceza infaz kurumlarında geçirmeleri ve ilgili mevzuat uyarınca açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına üç yıl veya daha az süre kalmış olması gerekmektedir. Ayrıca söz konusu cümlede belirli suçlar yönünden istisna öngörülmek suretiyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümü’nde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan hüküm giyenler bu düzenlemenin kapsamı dışında bırakılmıştır.
Cümlede yer alan “…31/7/2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerden,…” ibaresi sebebiyle açık ceza infaz kurumuna ayrılmaya ilişkin söz konusu düzenlemeden 31/7/2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler yararlanabilmektedir. Başka bir ifadeyle 31/7/2023 tarihinden sonra kapalı ceza infaz kurumuna alınan hükümlüler söz konusu cümlede yer alan diğer şartları sağlasa dahi bu hüküm kapsamında açık ceza infaz kurumuna ayrılamayacaktır.
Kanaatimizce; 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na 14/07/2023 tarih ve 7456 sayılı Kanun ile eklenen, suç tarihi yerine hükümlü olunan tarihi esas alan, hükümlü olunan tarihin esas alınması ile “31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumunda bulunan ve cezasının belirli bir süresini bu kurumlarda geçiren hükümlüler” için ayrı bir uygulama, hakkında verilmiş olan hapis cezası 31/07/2023 tarihinden sonraki bir tarihte kesinleşen ve infaz edilen hükümlüler yönünden ise ayrı bir uygulama getiren Geçici 10. maddenin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesi açıkça hukuka ve Anayasa’ya aykırıdır.
Geçici 10. maddenin 6. fıkrası hükmünden yararlanabilmenin iki şartı bulunmaktadır. Birinci şart 31/7/2013 tarihinde kapalı ceza infaz kurumlarında bulunmak, ikinci şart ise söz konusu tarih itibariyle hükümlü statüsünde olmaktır. Bu iki şarttan birinin eksik olması halinde anılan hükümde belirlenen imkanlardan yararlanamayacaktır. Belirlenen bu iki şartın ikisinin de aynı anda bir arada bulunması genel olarak kişilerin kendi inisiyatifinde değildir.
Örnek ile açıklamak gerekirse; birlikte işledikleri aynı suç sebebiyle tutuklanarak yargılanmalarına devam edilirken verilen hüküm sonrasında iki sanıktan birinin hakkındaki hükmün istinaf/temyiz edilmemesi sebebiyle daha erken kesinleşmesi ve yasada belirlenen tarihte hükümlü statüsüne kavuşması durumunda bu hükümlü söz konusu kuralın sağladığı imkanlardan yararlanacak, diğer sanık ise C. Savcısı, katılan veya kendisi tarafından hakkında verilen kararın istinaf/temyiz edilmesi sebebiyle hükmün 31/7/2023 tarihinden sonra kesinleşmesi durumunda belirlenen bu tarih itibariyle hükümlü statüsünde olmaması nedeniyle sağlanan imkanlardan yararlanamayacaktır. Bu durum aynı tarihte aynı suçu işleyen ve belirlenen tarihte her ikisi de ceza infaz kurumunda bulunan kişiler açısından farklı uygulamalara sebebiyet vermektedir.
Uygulamada bu gibi örneklerin artırılması mümkündür. Bu eşitsizliğe neden olan en önemli unsur ise düzenlemenin “belirli bir tarihte ceza infaz kurumunda hükümlü sıfatıyla bulunma” şartının aranıyor olmasıdır. Halbuki infaz rejimine dair daha önce yapılan düzenlemelerde genellikle belirli bir tarihten önce işlenmiş suçlar baz alınmıştır. Anayasa Mahkemesi’ nin 07/03/2024 tarih ve E.2023/148 – K.2024/70 sayılı kararına iştirak etmeyen üyeler Engin YILDIRIM, Selahaddin MENTEŞ ile Basri BAĞCI’nın karşı oy gerekçelerinde de örnek olarak verilen: 1) İnfaz indirimi olarak kaleme alınan 21.12.2000 günlü 4616 sayılı Kanun ile “23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlardan” dolayı şartla salıverilme, dava ve cezaların ertelenmesi düzenlenmiştir. 2) Aynı şekilde 14/4/2020 tarihli ve 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un değiştirilen Geçici 6. maddesinde “30/3/2020 tarihinden önce işlenen suçların” infaz edilmesinde denetimli serbestlik uygulanmasında lehe düzenlemeler yapılarak hükümlülerin daha erken kapalı ceza infaz kurumlarından çıkmalarına olanak sağlanmıştır. Her iki örnekte de, infaz koşullarında lehe değişiklik içeren kanunun “belirli bir tarihten önce işlenmiş olan suçlara” tatbik edilmesine dair düzenleme yapılmışken, Geçici 10. maddenin (6) numaralı fıkrasında ise “belirli bir tarihte hükümlü sıfatı ile kapalı ceza infaz kurumunda bulunma” şartını taşıyan bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme yukarıda verilen örnekte açıklandığı gibi aynı suçu işlemiş kişiler açısından aynı anda infaz kurumunda bulunsalar bile haklarındaki cezanın kesinleşme durumuna göre farklı sonuçların ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Halbuki suç tarihinin esas alınması durumunda söz konusu farklılık ve mağduriyet ortaya çıkmayacaktır.
Nitekim bir hükümlü tarafından yukarıda açıklanan yasal düzenleme sebebiyle açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebinin reddine yönelik karara karşı şikâyet yoluyla yapılan başvuruda Sinop İnfaz Hakimliği, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a 14/7/2023 tarihli ve 7456 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle eklenen geçici 10. maddenin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “…31/7/2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerden,…” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu kanısına vararak iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Sinop İnfaz Hakimliği’nin başvuru kararında özetle; açık ceza infaz kurumuna ayrılma hakkı için suç tarihi yerine hükümlü olma tarihinin esas alınmasının infaz hükümlerinin uygulanmasında adil olmayan sonuçlara neden olacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İptal başvurusu, Anayasa Mahkemesi’nin 07/03/2024 tarih ve E.2023/148 – K.2024/70 sayılı kararı ve oy çokluğu ile reddedilmiştir. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/04/20240419-7.pdf
Anayasa Mahkemesi, önceki tarihli kararlarını da gözetmeden Anayasa’ya açıkça aykırı olan Geçici 10. maddenin 6. fıkrası hükümlerini iptal etmeyerek, Anayasa’yı ihlâl etmiştir. Oysa ki; Anayasa Mahkemesi daha önceki tarihli, 21.5.2002 günlü, 4758 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 4616 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin 4. bendinin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı savıyla yapılan iptal başvurusu sonunda verdiği 15.10.2003 tarih ve E.2003/84 – K.2003/89 sayılı kararı ile “aynı tarihte suç işleyen kişilerin hükümlü statüsüne geçilen tarihler esas alınarak şartla salıverilme, ceza ve davaların ertelenmesine ilişkin farklı uygulamalara tabi tutulmalarının infazda adalet ve eşitlik ilkesine aykırı olduğundan bahisle” Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 15.10.2003 tarih ve E.2003/84 – K.2003/89 sayılı kararında: “Aynı tarihte suç işleyen iki kişiden biri hakkındaki yargılamanın soruşturmayı yapan organlar tarafından kısa sürede sonuçlandırılarak kesin hükümle bitirilmesi ve sanığın hükümlü statüsüne geçmesi halinde indirimin bir kez yapılması, ikinci kişinin kaçması ya da kimi nedenlerle yargılamayı güçleştirecek gayretler içerisinde olması veya yargılayanların çeşitli nedenlerle yargılamayı sonuçlandıramaması durumunda ise her dava için ayrı erteleme imkanı getirilmesi, Yasa’nın uygulanmasında adîl olmayan farklı sonuçlar oluşturabilecektir. Öte yandan, 2. bentte infaz yasasına göre çekmeleri gereken toplam cezaları on yıldan az olan hükümlülerin cezaları infaz edilmeden şartla salıverilip ceza süresi kadar deneme süresine tabi tutulacakları belirtilirken, itiraz konusu kuralla, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenenlerin, suçun istilzam ettiği cezanın veya aşağı ve yukarı sınırları içeren cezalarda ise cezanın üst sınırı esas alınarak suç için Türk Ceza Kanunu’nda belirlenen dava zamanaşımı süresi kadar deneme süresine bağlı olacaklarının öngörülmesi, infazda adalet anlayışı ile bağdaşmayan farklılıklar yaratabilecektir. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. maddesindeki “hukuk devleti” ilkesi ile 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır. İptali gerekir.” gerekçeleri ile 21.12.2000 günlü, 4616 sayılı “23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun’un 1. maddesinin 21.5.2002 günlü, 4758 sayılı Yasa ile yeniden düzenlenen 4. bendinin birinci paragrafının, “… haklarında … son soruşturma aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş …“ler yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE karar vermiştir. İptal kararında, aynı tarihte suç işleyen kişilerin koşullu salıverilme ve erteleme süreleri açısından farklı hukuki sonuçlar ile karşılaşmalarının infazda adalet ve eşitlik ilkesine tamamen aykırı olduğu ifade edilmiştir.
Yargılanan kişilerin çoğu kendi ellerinde olmayan, uzayan soruşturma, kovuşturma ve kanun yolları aşamalarından kaynaklanan ve makûl sürede yargılanma haklarını da ihlâl eden yargısal işleyişlerden ötürü aleyhe uygulamaya tabi tutulmalarının hakkaniyete uygun bir tarafı bulunmamaktadır. Hukuk devleti ve eşitlik ilkesine aykırı olan bu yasal düzenleme ve mevcut uygulama binlerce hükümlünün mağduriyetine sebep olmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin 07/03/2024 tarih ve E.2023/148 – K.2024/70 sayılı kararı ile yapılan başvurunun “Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE” dair verilen karardan sonra sorunun çözümü ve oluşan mağduriyetlerin giderilmesi için yapılması gereken; Önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulunda görüşülecek olan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” görüşmeleri sırasında verilecek bir önerge ile 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun Geçici 10. maddesinin (6) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan; “31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla kapalı ceza infaz kurumunda bulunan ve cezasının belirli bir süresini bu kurumlarda geçiren hükümlüler” ibaresinin çıkarılmasından ibarettir. Bu kanuni düzenlemeyle binlerce hükümlünün hukuk devleti ve eşitlik ilkesi ile hakkaniyete aykırı bir şekilde mağdur edilmesine son verilebilecektir.