Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) Başvuru
İçindekiler
ToggleAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Nedir?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bazı temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir yargı kurumudur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), mahkemenin yargı yetkisi ile koruma altına alınan hak ve özgürlükleri düzenlemektedir. AİHS, hem bireysel başvuru hakkının hem de AİHM’in yargı yetkisinin sınırlarını belirleyen en temel insan hakları belgesidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurulabilmesi için olağan tüm iç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerekir. Başvuru sırasında tüm iç hukuk yolları tüketilmemiş olsa bile, AİHM’in bireysel başvuru hakkında karar verdiği tarihe kadar iç hukuk yollarının başvuru yapıldıktan sonra tüketilmiş olması halinde de başvuru incelenir.
AİHM başvurusu, AİHM Bireysel Başvuru Formu kullanılarak yapılır. Başvuru formunun usulüne uygun doldurulması gerekir, aksi takdirde başvurunun usulden reddedilmesi sonucu ile karşılaşılabilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Kimler Başvurabilir?
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine göre AİHM’e bireysel başvuru yapma hakkına sahip gerçek veya tüzel kişiler ile topluluklar şunlardır:
- Sözleşmede (AİHS) korunan bir hakkın, bir başka sözleşmeci devlet tarafından
ihlal edildiğini düşünen devletler AİHM’e başvuru yapma hakkına sahiptir. - Sözleşme ile korunan hakları ihlal edildiğini düşünen bireyler bireysel başvuru yapma hakkına sahiptir.
- Özel hukuk tüzel kişileri (Örn, şirketler) başvuru hakkına sahiptir.
- Çocuklar adına, hukuksal durumu uygun olan anne veya babası tarafından başvuru yapılmalıdır.
- Hükümet dışı örgütler ve kişi grupları AİHM’e başvuru yapma hakkına sahiptir. Dini cemaatler, sendikalar, siyasi partiler, dernekler, aynı çıkar etrafında toplanan ve bu nedenle sözleşmede tanımlanan haklardan birinin ihlal edildiğini düşünen, tüzel kişilik sıfatı taşımayan fiili topluluklar AİHM’e başvuru hakkına sahiptir. Hükümet dışı örgüt ve gruplar, sadece örgüt ya da gurubun gördüğü zararlar nedeniyle başvuru yapabilirler. Hükümet dışı örgütler veya topluluklar, örgüt ya da grup üyelerinin bireysel mağduriyetleri nedeniyle onları temsilen başvuru yapamazlar.
Hayatta olmayan biri adına AİHM’e bireysel başvuru yapılamaz. Hayatta olmayan kişinin ölümü nedeniyle mirasçıları, uğradıkları haksızlığın giderilmesi için iç hukuk yolları tüketildikten sonra ya da etkili bir iç hukuk yolu olmadığı düşünülüyorsa doğrudan mahkemeye başvuru yapabilirler.
Bireysel başvuru sahibi başvuru sürecinde ölürse, mirasçıları, mirasçılık belgesini sunmak suretiyle başvuruyu devam ettirebilirler.
Başvurunun bir avukat tarafından yapılması zorunlu değildir. Ancak mahkeme, kabul edilebilirlik kararı verilmesinden sonra başvurunun bir avukat aracılığı ile yürütülmesini istemektedir. Bu nedenle ortaya çıkabilecek sorunların yaşanmaması ve sırf şekli bir nedenden dolayı başvurunun reddedilmesinin önüne geçilmesi için başvurunun en başından itibaren bir avukat tarafından yapılması ve yürütülmesinde fayda vardır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Başvuru Süresi ve Yöntemi
AİHM’e başvuru süresi, iç hukuk yollarının tüketildiği veya hak ihlalinin ortaya çıktığı tarihten itibaren 4 (DÖRT) aydır.
AİHM’in kullandığı resmi dilller Fransızca veya İngilizcedir. Ancak, ilk başvuru sözleşmeci devletin resmi dili kullanılarak da yapılabilir. Örneğin, Türkiye’de yaşayan bir vatandaş bireysel başvuru formunu Türkçe doldurabilecektir. Eklenecek belgelerin tercümesinin yapılması şart değildir.
Bireysel başvuru ile ilgili kabul edilebilirlik kararı verildikten sonra, başvuru görüşünü bildirmek üzere aleyhine başvuru yapılan devletin hükümetine iletilir. Başvurunun hükümete bildirilmesinden sonra kural olarak yazışmaların İngilizce veya Fransızca yapılması gerekir. Ancak, bu aşamada da mahkeme başkanından izin alındıktan sonra, başvurucu sözleşmeci devletin resmi dili ile yazışma yapmaya devam edebilir. Fakat başvurucuya mahkeme tarafından gönderilen mektup ve kararlar İngilizce veya Fransızca olacaktır.
AİHM’e başvuru yapabilmek için; mahkeme tarafından formatı hazırlanan, başvuru formunun doldurulması ve imzalanması, başvuru temsilci vasıtasıyla yapılıyorsa yine mahkeme tarafından formatı hazırlanan yetki belgesinin başvurucu ve temsilcisi tarafından imzalanması, eklenecek belgelerin ve mahkeme kararlarının tarih sıralamasına uygun bir şekilde sıra numarası verilmek suretiyle forma eklenmesi gerekir. Başvuruya başvurucunun nüfus cüzdan fotokopisinin eklenmesi de istenmektedir. Başvuru formu ve diğer belgeler zımbalanmadan ve delgeçle delinmeden, dosya veya klasöre takılmadan, zarfa konulmalıdır. Bireysel başvuru ve ekleri, AİHM’in aşağıdaki adresine posta yoluyla iadeli ve taahhütlü gönderilmelidir:
- AİHM’in Posta Adresi: European Court Of Human Rigts, Council Of Europe, 67075 Starsbourg Cedex – FRANCE
AİHM’e Bireysel Başvuru İçin İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Gerekir
AİHM’e başvuru yapabilmek için kural olarak iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak, etkili bir iç hukuk yolu olmadığı düşünülüyorsa doğrudan başvuru yapılabilir.
Birden çok iç hukuk yolu mevcut ise, kural olarak bu hukuki yollardan herhangi birinin tüketilmiş olması yeterlidir. Sözleşmenin ihlali nedeniyle açılmış bir dava varsa ya da yapılan bir yargılama sırasında sözleşmede düzenlenen bir hakkın ihlal edildiği düşünülüyorsa, kural olarak ilk derece mahkemesinin karar vermesinden sonra, süresi içinde istinaf ve varsa Yargıtay yoluna müracaat edilmesi, son olarak da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun tüketilmesi gerekir.
İstinaf ve temyiz yolu kapalı olan mahkeme kararlarına karşı, kararın verildiği tarihten itibaren 30 gün içinde Anayasa Mahkemesine Bireysel başvuru yapılmalı, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen karar başvurucuyu tatmin etmiyorsa 6 ay içinde AİHM’e başvuru yapılması gerekir. Örneğin, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararına karşı yapılan itiraz üzerine verilen itirazın reddi kararları; şikayet veya suç duyurusu üzerine savcılık tarafından verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararının tebliği üzerine itiraz merci olan Sulh Ceza hakimliğinin verdiği İtirazın Reddi Kararları aleyhine öncelikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmalı, başvuru sonucu Anayasa Mahkemesinin verdiği karar başvurucuyu tatmin etmezse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapılabilir.
Yargılamanın makul süreyi aşması halinde, mahkemenin karar vermesi ve sonuçlanması beklenmeden, Anayasanın 36. maddesinin ve sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlali nedeniyle öncelikle Anayasa Mahkemesine, olumlu sonuç alınamaz ise AİHM’e başvuru yapılabilir.
Tutuklama, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının en çok ihlal edildiği ceza muhakemesi tedbiridir. Tutukluluk süresinin makul süreyi aşması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi için AİHM’e başvuru yapılması düşünülüyor ise; tutukluluğun devamına dair karara itiraz edilmeli, itirazın da reddedilmesi halinde bir üst mahkemeye itiraz edildikten sonra bu talepte reddedilirse üç ay içinde CMK 141 ve 142 maddeler uyarınca ilgilinin ikametgah adresinin bulunduğu Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açılmalıdır.
AİHM iki kararında (Şefik DEMİR/Türkiye ve Fuat BALCA/Türkiye Kararları) ; iç hukukta yargılamanın kesin bir kararla sonuçlanması, diğer bir deyişle ilk derece mahkemesinin verdiği kararın bir üst mahkemece onanması ve kesinleşmesi durumlarında, tutuklulukta geçen sürenin makul süreyi aşması nedeniyle ortaya çıkan zararın giderilmesi için, öncelikle CMK 141 ve 142 maddelerinde yer alan düzenlemeler ışığında iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Anayasa mahkemesi bir bireysel başvuru kararında (Hamit Kaya Kararı); AİHM’in Şefik DEMİR kararına atıfla, yargılaması sonlanan; yani üst mahkemenin denetiminde geçerek kesinleşen dosyalarda tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi için, CMK 141 ve devamı maddelerince dava açılıp sonuçlandırılmadan gelen, diğer bir deyişle olağan yargı yolları tüketilmeden gelen bireysel başvuruda kabul edilemezlik kararı vermiştir.
Anayasa Mahkemesi, daha önceki kararlarında ceza yargılaması devam ederken, tutukluluk süresinin makul süreyi aşması nedeniyle kişinin uğradığı maddi ve manevi zararların giderilmesi için yapılan bireysel başvurularda, CMK 142. maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihlerini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir” şeklindeki düzenlemeyi dikkate alarak, AİHM’in bu yöndeki kararlarına da dikkat çekmek suretiyle, CMK 141-142 maddelerinde yer alan düzenlemenin etkili bir yol sunmadığından bahisle CMK 142-142. maddelerine göre ilgili Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmasının ve sonuçlandırılmasının gerekmediği yönünde kararlar veriyordu.
AYM yukarıda açıkladığımız içtihadından 2014/6500 bireysel başvuru nolu İRFAN GERÇEK Kararı ile dönmüştür. AYM, İrfan GERÇEK kararında; tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle uğranılan zararların karşılanması için, kişinin yargılandığı ceza mahkemesindeki yargılama dosyasının sonlanması veya kararın kesinleşmesi beklenmeden, CMK 141-142 maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemelerinde dava açıldığında başarı şansı olduğunu, bu yönde verilmiş birçok mahkeme kararı olduğunu, bu nedenle öncelikle ilgili Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılması gerektiğini, aksi halde olağan kanun yolu tüketilmeden yapılan başvurunun reddedileceği yönünde görüş belirterek önceki içtihadından dönmüştür. Bu nedenle, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle uğranılan zararların giderimi için artık her halükarda, öncelikle CMK 142-142 maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılması ve sonucuna göre Anayasa Mahkemesine başvurulması gerekecektir. Aksi halde Anayasa Mahkemesi, olağan kanun yolları tüketilmediğinden bahisle bireysel başvuruyu reddedecektir.
Buna göre; tutuklu yargılama devam ederken, tutukluluğun makul süreyi aştığı düşünülüyorsa, gerekli itiraz yolları tüketildikten sonra, üç ay içinde uğranıldığı düşünülen maddi ve manevi zararın tazmini için CMK 141-142’ye göre dava açılmalıdır. Tutuklu sanığın tahliye edildiği tarihten veya ilk derece mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararıyla birlikte tutukluluğun devamına karar verilmişse, tutukluluk halinin devamına dair verilen karara karşı bir üst mahkemeye itiraz edildikten sonra, sonucuna göre en geç üç ay içinde CMK 141-142 maddeleri uyarınca tazminat davası açılmalıdır.
Tutuklu yargılama devam ederken, tutukluluğun hukuka aykırı bir şekilde sürdürüldüğü düşünülüyorsa, gerekli itiraz yolları tüketildikten sonra, tutukluluğun hukuka aykırı olduğu, tutuklu yargılamayı gerektirecek bir durumun olmadığı düşünülüyorsa, tutukluluğun sona erdirilmesinin sağlanması için, öncelikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluna gidilmeli, olumlu bir karar alınamaz ise AİHM’ ne başvuru yapılmalıdır.
Anayasa Mahkemesi, 2015/18567 bireysel başvuru nolu Erdem GÜL/Can DÜNDAR Kararı ile; tutukluluğun koşullarını incelemiş ve bireysel başvuruya konu edilen dosyadaki mevcut olguları dikkate alarak, tutukluluğun sürdürülmesinin, Anayasanın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Bu kararın açıklanmasından hemen sonra gazeteciler Erdem GÜL ve Can DÜNDAR yerel mahkemece tahliye edildiler.
AİHM’in Başvuruyu İncelemesi ve Karar Süreci
Bireysel başvuru, AİHM’e ulaştıktan sonra, başvurucuya, başvurunun alınıp kaydedildiğine dair bir mektup gelecektir. Bu mektupta başvuruda bir eksik varsa, o eksikliğin tamamlanması da istenebilir.
AİHM, ilk incelemede, bireysel başvuruyu; süre yönünden, iç hukuk yollarının tüketilmemesi, başvurunun konusunun önemsiz olması, dayanaktan yoksun olması nedeniyle, mahkemenin saptadığı başkaca herhangi bir gerekçe nedeniyle başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verebilir. AİHM tarafından verilen kabul edilemezlik kararları kesindir. Bu ilk inceleme sonucunda verilen kabul edilemezlik kararlarında, genellikle sözleşmenin 34 ve 35. maddelerine atıfta bulunulmak suretiyle yetinildiği ve kabul edilemezlik nedeni hakkında ayrıca bir gerekçe belirtilmediği için, çoğu zaman, başvurunun neden kabul edilmediği hususu anlaşılamamaktadır.
Başvurunun ilk incelemesinden sonra kabul edilemezlik kararı verilmediği takdirde, dosyanın konusuna ve önemine göre çoğu zaman her iki tarafa yani hem başvurucuya hem de sözleşmeci devletin hükümetine birer DECLARATİON gönderilmek suretiyle, dostane çözüm yoluyla davanın sonuçlandırılması konusunda tarafların görüşleri sorulmaktadır. Taraflar, gönderilen deklarasyonu kabul ettiklerini belirten bir mektupla birlikte, imzaladıkları deklarasyonu mahkemeye göndermeleri halinde, mahkeme deklarasyonda belirtilen tazminat miktarının sözleşmeci devlet tarafından başvurucuya ödenmesine karar vermek suretiyle başvuruyu sonuçlandırmaktadır. Taraflar deklarasyonu kabul etmiyorlarsa bunun nedenini de belirterek, deklarasyonu kabul etmediklerine dair bir mektubu mahkemeye göndermeleri gerekir.
AİHM’e gönderilen mektuplara başvuru adı ve numarası yazılmalı ve mektupların kaybolma ihtimaline binaen, mutlaka iadeli taahhütlü olarak gönderilmelidir. AİHM’e gönderilen mektup ve belgelerin birer örneği başvurucunun kendi dosyasında kalmalıdır.
Dostane çözümle dosyanın çözümlenmesi mümkün olmaz ise, AİHM, kabul edilebilirlik kararında; başvurunun içeriğine göre, sözleşmenin hangi maddelerinin ihlalinin söz konusu olabileceğini belirterek, başvuruyu ilgili hükümete bildirmekte ve bu konuda sözleşmeci hükümetin cevaplarını istemektedir.
AİHM, hükümetin cevaplarını aldıktan sonra, bu cevapları bir mektup ekinde başvurucuya göndermekte ve en geç mektupta belirtilen tarihte; hükümetin cevaplarına karşı başvurucunun vereceği cevapları, tazminata yönelik taleplerini, başvuru için yapılan masrafları, talep edecekleri avukatlık ücretini bildirilmesi istenmektedir. Talep edilen tazminat, masraf ve avukatlık ücretine dair belgelerin de gönderilmesi gerekir. AİHM avukatlık ücreti isteniyorsa mutlaka serbest meslek makbuzunun fotokopisinin gönderilmesini istemektedir. Aksi halde avukatlık ücreti vermemekte ya da kendilerinin uygun göreceği genellikle düşük bir miktar belirlemektedir. Gönderilecek belgelerin fotokopisinin gönderilmesi yeterlidir.
AİHM başvurularında sıkça yapılan hatalardan birisi şudur;
Başvurucu, başvuru formunda isteyeceği tazminat miktarını yazmakta, nasıl olsa başvuru formunda yazdım diyerek daha sonra, yani hükümetin cevapları geldikten sonra gönderilmesi gereken cevap dilekçesinde bu konuda yeniden bir talepte bulunmamaktadır. AİHM, başvuru formunda tazminat miktarlarının yazılmış olmasını dikkate almamaktadır. Hükümetin cevaplarına karşı verilen cevap dilekçesinde, maddi ve manevi tazminat miktarlarının yeniden yazılmasını istemektedir. Bu nedenle, başvuru formunda istenilen tazminat miktarı yazılmış olsa bile, hükümetin cevaplarının geldiği ve adil tazmine ilişkin taleplerin yapılmasının istendiği aşamada, istenilen maddi ve manevi tazminat miktarı mutlaka yeniden yazılmalı, avukatlık ücreti ve masraflarla ilgili belgeler gönderilmelidir. Aksi halde mahkemece ihlal kararı verilse bile tazminata karar verilmeyecektir. Esasen başvuru formunun talep kısmına; başvuru formunda belirtilen ihlallerin tespiti ile ihlal sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararların giderilmesinin istenmesi yeterlidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Acil Başvuru ve Tedbir İstemi
Yaşam hakkının ve işkence yasağının ihlali ya da başvurucunun sınır dışı edilmesi halinde gönderileceği ülkede başvurucunun yaşam hakkı ve işkence yasağı hakkının ihlal edilmesi ihtimali varsa, acil başvuru yapılıp tedbir talebinde bulunmak mümkündür. Bu durumda mahkeme en kısa zamanda başvuruyu hükümete bildirmek suretiyle bilgi talep eder. AİHM, gerekli görürse ihlalin önlenmesi için geçici tedbir kararı alarak, ilgili hükümetten alınan tedbirlerin uygulanmasını isteyebilir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Korunan Haklar
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin düzenlediği haklar sözleşmenin 2 ila 14. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
- Madde; İnsan haklarına saygı yükümlülüğünü,
- Madde; Yaşam hakkını,
- Madde; İşkence ve kötü muamele yasağını,
- Madde; Kölelik ve zorla çalıştırma yasağını,
- Madde; Kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkını,
- Madde; Adil Yargılanma Hakkını,
- Madde; Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini,
- Madde; Özel yaşam ve aile yaşamına saygı ilkesini,
- Madde; Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü,
- Madde; İfade özgürlüğünü,
- Madde; Toplanma ve dernek kurma özgürlüğünü,
- Madde; Evlenme hakkını,
- Madde; Etkili bir hukuksal tazmin yolu hakkını,
- Madde; Ayrımcılık yasağını, düzenlemektedir.
AİHS ek protokollerle koruma altına alınan haklar şunlardır:
1 Numaralı Protokolle;
- Mülkiyet Hakkının korunması,
- Eğitim Hakkı,
- Serbest seçim hakkı,
4 Numaralı Protokolle;
- Borçtan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılma hakkı,
- Serbest dolaşım hakkı,
- Vatandaşların sınır dışı edilme yasağı,
- Yabancıların toplu olarak sınır dışı edilmeleri yasağı,
6 Numaralı Protokolle;
- Ölüm cezasının kaldırılması
7 Numaralı Protokolle;
- Yabancıların sınır dışı edilmelerine ilişkin usuli güvenceler,
- Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı,
- Adli hata yapılması halinde tazminat hakkı,
- Aynı suçtan dolayı iki defa yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı,
- Eşler arasında eşitlik.
12 Numaralı Protokolle;
- Ayrımcılığın genel olarak yasaklanması.
Ek protokollerle getirilen haklar, protokolleri imzalayan ve onaylayan devletlere karşı ileri sürülebilir.
AİHM Kararlarının Hukuki Niteliği ve Yerine Getirilmesi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ulusal mahkemelerin üstünde, yani kanun yolu başvurusu yapılan bir mahkeme değildir. Diğer bir deyişle; ulusal hukukta mahkemelerce verilen kararların temyiz yeri değildir. Kural olarak, AİHM, ulusal mahkeme kararlarını bozamaz veya düzeltemez. AİHM’in başvurucu lehine verdiği kararlarda, kararın gereğinin yerine getirilmesi için sözleşmeci devlet nezdinde doğrudan bir müdahalede bulunma yetkisi de yoktur. Öte yandan, hem Anayasanın 90. maddesi hem de sözleşmeci devletlerin üzerlerine aldığı yükümlülükler dikkate alındığında AİHM kararlarının yerine getirilmemesi mümkün değildir.
AİHM kararlarında belirtilen ihlaller doğrultusunda, ihlalin meydana geldiği sözleşmeci devletin hükümeti, sorun yasal mevzuatta kaynaklanıyorsa, mevzuatta gerekli değişiklikleri yapmak, uygulamada kaynaklanıyorsa (örneğin işkence ve kötü muamelede olduğu gibi) bu uygulamanın sonlandırılması için gerekli önlemleri almak zorundadır. Zira AİHM kararlarını uygulamayan sözleşmeci devlet, hem Avrupa Konseyi nezdinde hem de uluslararası platformlarda diplomatik olarak oldukça zor duruma düşecektir. AİHM kararlarını uygulamayan sözleşmeci ülkelerin Avrupa konseyi üyeliğinin sona erdirilmesi de mümkündür.
Türkiye, 9 Ekim 2007 tarihli ve 1448/04 başvuru numaralı Hasan ve Eylem Zengin – Türkiye kararında; zorunlu din dersi ve Alevilik inancının müfredatta yeterince yer almaması nedeniyle, Ek 1. nolu protokolün 2. Maddesinde düzenlenen eğitim hakkının ihlal edilmesi ile ilgili verdiği kararın gereğini yerine getirmemesine rağmen, Bakanlar komitesinin ve Avrupa Konseyi gerekli prosedürü işletmek konusunda oldukça isteksiz davranmıştır.
Ağırlaştırılmış müebbet Hapis cezası ile ilgili olarak AİHM’in 15 Eylül 2015 tarihli ve 27422/05 KAYTAN/Türkiye ve 15 Aralık 2015 tarihli ve 4947/04 GURBAN/Türkiye kararlarında; Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ölünceye kadar devam ettirilmesi yönündeki yasal düzenlemenin ve infazının, işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen sözleşmenin 3. maddesinin ihlalini oluşturduğunu, ölünceye kadar devam edecek şekilde bir ceza olamayacağını, bu konuda gerekli adli ve idari değişikliğin yerine getirilmesi gerektiğini belirtmiş olmasına rağmen, Türk hükümeti sözü edilen kararlar gereğince, sözleşmenin ihlalini sona erdirmek üzere yasal ve idari olarak bu güne kadar herhangi bir girişimde bulunmamıştır.
AİHM’in Hükmettiği Tazminatların Ödenmesi
AİHM kararlarında belirlenen tazminatlar, kararlar kesinleştikten sonra, Adalet Bakanlığına bağlı İnsan Hakları Daire Başkanlığı kurumuna gönderilecek bir dilekçe ile talep edilmelidir. Talep edilmes halinde hükemedilen tazminatlar, üç ay içinde başvurucunun dilekçesinde belirttiği banka hesabına yatırılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir insan hakları koruma mekanizması olduğundan, AİHM’e yapılan başvurunun, hakkın etkin bir şekilde kullanımının sağlanması için bir avukat aracılığıyla yapılmasında yarar vardır.